top of page
  • Facebook
  • Instagram
  • Twitter

Çanlar Kimin için Çalıyor: ‘Paralel Faşizm’e Beş Kala

  • Yazarın fotoğrafı: Murat Utkucu
    Murat Utkucu
  • 17 Tem 2022
  • 4 dakikada okunur

26.01.2014






Mülkiye’de okurken bir gece dersinde şunu öğrenmiştik: Faşizm, siyasi ve ekonomik krizi aşmak için burjuvazinin mevcut hukuku gözden çıkardığı rejimin adıdır. Eskinin dört başı mamur bir demokrasi olmasına gerek de yoktur hani. Ama gelen, mevcut kural ve teamülleri ayaklar altına alan korkunç bir rejimdir. Tabii ezilenler için! Hakikat şu ki bugün devrim arifesinde değiliz. Ne işçi sınıfı iktidara yürüyor ne de sosyalist değerlerin toplumda kitlesel bir karşılığı var. Aksine din kökenli iki siyasi partinin müthiş mücadelesine seyirciyiz: Hayatımız üzerine bahse girilen bir kumarhanedeki gibi çaresiz! Son bir aydır kısaca “Cemaat” denen devlet içinde örgütlenmiş siyasi partiyle kısaca AKP denen ve seçimle devletin tepesine gelen iktidar partisi arasında kopan kızılca kıyamete tanığız! Bu hesaplaşma, ne özgürlük ve demokrasi ne de yoksulun ekmeğini büyütmek için! Her iki tarafın hayali mutlak iktidar adına hukukun tasfiyesidir. Gece dersleri, bize faşizmi işaret etmektedir.

Cemaat, devlete muhalefetin Allah’a isyanla eş sayıldığı Sünni siyasi akılla yola çıktı. Kırk yıl boyunca iktidarla hesaplaşmak yerine gücün merkezine yerleşmeyi hedefledi ve emeline erdi! Devletin iki muharip kurumunun fethi bu stratejinin sonucudur. Amaç, herhalde müritlerin kariyer planı değil. Hizmet ehlinin memurları, kariyerleri gereği standart kamu görevlisi nosyonuyla hareket etmek yerine Cemaat’in El Kitabı’nı yasa hükmünde kabul ederek paralel bir hukuk yarattılar. Aslında mevcudu ilga ettiler: Suç icat edilerek açılan davalar; iddianamelerin sahte delillerle desteklenmesi; akıllara seza ilişkilendirmelerle fiilin suça dönüştürülmesi; polisiye operasyonlar için Cemaat’in siyasi hesaplarına uygun zaman ve koşulların beklenmesi; siyasi avantaj sağlamıyorsa suç ve yolsuzluğun örtbas edilmesi ya da şantaj aracı olarak bekletilmesi, ilga edilenin yerine pragmatik Cemaat Hukuku’nun ikame edildiğini gösteriyor.

AKP; on yıllık koalisyon ortağının, bu kez kendisine operasyon çektiğini görüp hızla önlem almaya kalksa da ancak Pearl Harbor’la kıyas edilecek bir baskına uğradı. Anlaşılan ava giderken avlanmıştı ve baskının etkisi emsallerinden çok daha şiddetliydi: Bu kez dava delilleri, öncekiler gibi uydurma ya da katkı maddeli görünmüyordu. Hükümet önce dirense de bir hafta içinde dört fire veriyor, en fenası, aşil topuğundan vuruluyordu: Günde beş vakit millete din ve ahlak dersi veren; kul hakkı, yetim malı diye yeri göğü inleten iktidar partisi ilk kez açığa düşüyor, boğazında milyar euroluk haram lokmayla yakalanıyordu. AKP bu süreçte en iyi bildiği şeyi yaptı: Önce olayın mağduru olduğunu iddia etti. Sonra kılıcı çekip hasmına saldırırken mevcut hukuku ilga yoluna gitti. Tıpkı Cemaat’in daha önceki davalarda yaptığı gibi.

17 Aralık Operasyonu, yeni rejimin iki kurucu ortağının herkese eşit ve aynı mesafede durmak anlamında hukukla uzak yakın ilgilerinin olmadığını gösterdi. Yıllardır STK olduklarına yemin billâh edilen cemaatlerin biat ve itaat üzerine yükselen gizli kapaklı anti-demokratik sosyal yapılar olduğu biliniyordu. Ama Gülen Cemaati, pespaye dizilerde ifşa edilen mason fantezilerini bir siyasi programa dönüştürüp devlette kendine alan açarak bir ilke imza attı. Bu alana hükümet, “paralel devlet” diyorsa da aslında bir Amerikalı siyasetbilimciden devşirilen bu kavram, Cemaat faaliyetini anlamakta yeterli değil. Robert Paxton, zaten devletin güdümündeki paramiliter güçlere gönderme yapıyor. Mevcut durum bunu karşılamaktan uzak! Paralellik, daha çok muhalif siyasetin devletin etki alanı dışında kurduğu nüfuz alanını çağrıştırıyor! Bir zamanların kurtarılmış bölgeleri ya da Latin Amerika’da gerillanın yerel iktidarı ele geçirip merkezî devleti devre dışı bıraktığı durumlar da bu kapsamda düşünülebilir. Ama koalisyon ortağı olarak iktidarı ve imkânlarını paylaşan bir siyasi yapının, devlete paralel değil olsa olsa ortak olduğunu söylemek mümkün. Ergenekon, Balyoz ve KCK davalarında hukuk yeniden yazılırken de aynı yapı vardı ama o günlerde kimse geometriden söz etmiyordu. Ne zaman ki hükümet hedef tahtasına oturdu devlet içindeki gizli odağın varlığı bir anda keşfediliverdi.

Cemaat, AKP’nin kılıcı olarak işlev gördü ve karşılığında Başbakan’ın sözleriyle ne isterse (kadro, ihale) aldı. Kilit önemdeki bürokratik makamlar bugün Haşhaşi olmakla suçlanan Cemaat’in memur müritlerine bizzat hükümet iradesiyle tımar olarak dağıtıldı: Hak eden değil Cemaat’e biat edenin tercih edildiği yeni liyakat sistemiyle. Bütün bunlar vakıa iken AKP yine mağdur hep mağdur! Üstelik ülkede ne kadar kir pas, cinayet ve rezalet varsa hepsini Cemaat’e havale eden de hükümet! Ama bu kez durum farklı. Çünkü yürütülen, Erdoğan odaklı siyasi bir operasyon olsa da Ortadoğu ve Balkanların bu en büyük yolsuzluk ve rüşvet davaları, AKP’yi meşruiyetinden vuruyor! Başbakan ise hamleyi boşa çıkarmak adına meşruiyetini bertaraf edecek bir işe kalkışıp yargının şeklî bağımsızlığını da bitirmeyi hedefliyor. O denli gözünü karartmış ki referandumla halkın oyuna sunduğu HSYK yapılanmasını bile kanun hükmüyle ilga etmek niyetinde! Vartayı atlatmak için yapamayacağı şey yok ancak vaziyet sahiden vahim: Yolsuzluk operasyonları, Başbakan dâhil kabinenin baba ve oğullarını mahkeme kapısına yan yana dizecek görünüyor. Bu durumda hükümetin ne oy alırsa alsın ayakta kalabilmesi kolay değil. Başbakan bu nedenle ısrarla milli iradeye karşı darbeden söz ediyor. Çünkü Erdoğan’a göre meşruiyetin kaynağı evrensel ahlaki değerler insan hakları ve hukuk değil “Milli İrade”! Ve bu irade suç ayarlarını da değiştirme kudretine sahip. Bu noktada bir başka kritik mesele ortaya çıkıyor: Ya milli irade, iradesini değiştirmeye kalkarsa? Yolsuzluk operasyonlarının boyutu, yaygınlığı ve uluslararası ayağı, soruşturmaları destekleyen delillerin sahihliği, AKP’nin seçimleri yitirmesi durumunda yeni uzun ve gürültülü mahkeme süreçlerinin de habercisi aslında! Hükümetin on yıllık icraatlarına (Kürt Açılımı gibi olumlular da dâhil) karşı geniş ve militan bir muhalefetin mevcudiyeti de ortada. Referandumla gelmesine önayak olduğu bir düzenlemeyi bir çırpıda kanunla ayaklar altına alabilen AKP’nin hükümette kalabilmek uğruna seçim yasasına neler yapabileceğini tahmin etmek zor değil! Bu ülkede iktidar Milli İrade’ye bırakılmayacak kadar değerli çünkü. Kimi milliyet kimi Allah ama genel temayül rant ve çıkar adına.

Dış politikada Ortadoğu ve Afrika politikası iflas etmiş, bölgesel güç olma hayallerini Japon Denizi’ne gömmüş bir AKP, iç politikada mevzii korumak için her şeyi göze almış görünüyor. Çanlar AKP için çalıyor.

Kimse farkında değil gibi ama çanın ipi Kürt siyasetinin elinde. Zangoç, Türkiye’nin kaderi için sabırla bekliyor! Ciddiye almak gerekiyor!


 
 
 

Commentaires


WhatsApp Image 2022-07-15 at 18.07.12.jpeg

Yolda olmak bir iç yolculuk mu sadece? Yolu  görüyorum. Gördüğümü gören gözlere ihtiyacım var..  Yoldaşsız yol alınmaz? Blog o yüzden var oldu. Birlikte yol almak için yola devam!

bottom of page