top of page
  • Facebook
  • Instagram
  • Twitter

Hükümet Komşumu Rahat Bırak!

  • Yazarın fotoğrafı: Murat Utkucu
    Murat Utkucu
  • 14 Tem 2022
  • 3 dakikada okunur

26.07.2013

ree



İnsan insanın kurdudur!” derdik ya, artık bunun yanına, yeni, üstelik en az ayran kadar milli bir sözü kıvançla yazacağız: “Komşu komşunun gammazcısıdır!” Erdoğan, Kastamonu Havalimanı’nı açarken dinleyicilere şöyle sesleniyordu: “Bu tencere tavacıları çekinmeden yargıya taşıyacaksınız. Her şeyi devletten beklemeyeceksiniz. Müracaatınızı yapacaksınız. Herkes haddini bilsin. Bu da çevre kirliliğidir.


Anlaşılan Erdoğan, komşuyu komşuya kırdıracak! Gezi Direnişi’yle birlikte prestiji, iktidar kariyerinde ilk kez hak ile yeksan olan Başbakan, kitlesini diri tutmak uğruna öyle şeyler söylüyor ki siyasi ihtirasının yol açabileceği sonuçları umursamıyor bile. Sokaklara dökülen milyonlarca yurttaşı bir tür “çevre zararlısı” olarak gördüğü malum. Her konuşmasında öfke çıtasını yükselten Erdoğan, bu kez milyonluk tencere tava orkestrasını, komşuları eliyle tek tek mahpusa göndermek niyetinde. Hâlbuki bu topraklarda komşuluk hakkı üzerine yüklüce bir külliyat mevcut: “Aç kurt bile komşusunu dalamaz. Hayır söyle komşuna, hayır çıksın karşına. Komşu hakkı Tanrı hakkıdır. Komşunun sakalını yoldularsa, sen de sakalını kazıt! Komşu ekmeği komşuya borçtur.” Tamam, hepsi böyle değil ama bir tek kem söz duyan varsa çıksın ortaya!

Siyasette dini referans alan Başbakan, Peygamber’in o güzelim sözünü unutup komşusu açken uyumaktan men edilen komşuyu muhbirlik yapmaya çağırıyor. Biliyoruz ki en düşük insan hâlinin tezahürüdür ihbarcılık. Külüne muhtaç olduğumuz komşumuzu karakola çektirmekse, hiçbir kitapta yazılmadı. Bir yandan milli birlik beraberlikten söz et, öte yandan halkı jurnale davet et! Bu ne yaman çelişki böyle!

Komünist komşuyu kurtarma telaşı

Hiç unutmam, 12 Eylül 1980 sabahı, Adalet Partili bir terzi olan babam, aynı gün askerlerce gözaltına alınacak sendikacı komşumuzun kitaplarını evimize taşımakla meşguldü. Dursun Ali Bey komünistti ama efendi adamdı, önemli olan da buydu babama göre. Sendikacımız Kayserili, babamsa İzmirli bir Sünni’ydi. Sivaslı bir Alevi olan üçüncü kat komşumuz Kazım Bey de dâhil Taksim Gezi’ye bir koşu mesafedeki eski Rum evimizde o darbe günü herkes, komünist komşuyu kurtarma telaşındaydı.

Danışmanlardan ‘zekice’ planlar


Yalan değil; Gezi, komşuluk ilişkilerini sahiden etkiledi. Bunda hükümetin Gezi’ye Bizans muamelesi çekmesinin payı büyük! Hükümet, direnişçilere ağzına ne gelirse söyledi: Vandal, çapulcu, ajan, türban düşmanı, cami işgalcisi, dinsiz, helâ kullanmasını bilmeyen edepsiz. Ama olmadı işte. Sözleri geri teptikçe Başbakan daha da öfkelendi. Bunun üzerine danışmanlar, şu ‘zekice’ planı yaptılar: Sokaktaki siyasi öfkenin muhatabı olan Başbakan, hedef olmaktan çıkarılacaktı. Bunun için “gerçek” halkın kim olduğu gösterilmeli, yani toplumda ikilik yaratılmalıydı. Taşımalı mitingler, palalı, sopalı duranadamakarşıduranadamlar hep bu taktik için üretildi. Böylece direnişçiler, sokak çatışmalarına çekilecek, Gezi’nin masumiyeti zedelenecekti. AKP medyası, direnişi uluslararası komplonun darbe girişimi olarak lanse ederken de amaçlanan buydu. Ancak taktik tutmadı. Çünkü direnişin elinde müthiş bir silah vardı: Silaha karşı olmak. Buna bir de orantısız mizah eklenince danışman zekâsı, net bir skorla Taksim deplasmanından “başı önde” ayrılacaktı. Demokrasiyi bir tür sandık monarşisi sanan hükümetin kibirli agresif siyaseti, kendi seçmenini bile ikna edememişti. Şimdi sıra komşulardaydı.


Sağ siyaset, vicdandan arındırma sanatı ve komşuluk ilişkileri de bu karanlık sanatın çekiminden kurtulamıyor ne yazık ki. Gezi’ye polis müdahalesinin olduğu cumartesi akşamı, karşı apartmanda oturan ilahiyat fakülteli genç komşularım, akşamın dokuzunda birden balkonda mehter marşı çalmaya başladılar. Yahu ne oluyor savaş mı çıktı demeden sırasıyla önce banttan bir hafıza Kuran okutup sonrasında Başbakan’ın o bitmek bilmez nutuklarından birini bütün mahalleye dinlettiler. Meğer bu muhteşem gösteri, Gezi’nin yerle bir olması şerefineymiş! Onlar “fütuhatı” böyle kutlarken aynı anda polis Taksim’e Gazze muamelesi çekiyor, onbinlerce eylemci gazdan fenalık geçiriyor, gözlerine isabet ettirilen fişeklerle kör oluyor, revirler basılıp yaralılar gözaltına alınıyordu. Ve biliyorduk ki kim olursa olsun muktedirin şiddetinden nasiplenen biri varsa onun yanında durmak bu toprakların hamurunda vardı. Kim olursa olsun yere düşene el uzatmak; dövüleni dövenin elinden almak vicdan meselesiydi ve bu toprağın insanı vicdanıyla övünürdü. Öyle bilirdik. Demek değilmiş. O gençler öylesine kinle doluydular ki “zaferlerini” sessizce kutlamak yerine, komşularına nazire edercesine zil takıp oynamayı hatta Kuran’ı siyasi eğlencelerine alet etmeyi marifet saydılar.


Sanal âlemdeki paylaşımlar da komşuluk ilişkilerini bu süreçte fena etkiledi. Küfürlü muhalefeti, siyaset sanan arkadaşlarımızla aramız açılırken muhafazakâr komşularımızla ilişkilerimiz de şekerrenk oluyordu. Mesela ev anahtarlarımızı emanet edecek kadar güven ve sevgiyle bağlı olduğumuz eski bir komşumla aramızda soğuk rüzgârlar esmesine engel olamadık. Cemaat çevresinden olan komşum, internet paylaşımlarımı abartılı ve haksız buluyor, süreçte fazlasıyla politize olduğumu iddia ediyor ve ısrarla kullandığım Sünni Sağ kavramından rahatsızlığını dile getiriyordu. Daha önce de siyasi tartışmalar yapıyorduk ama Gezi bir kavşak noktası oldu bizim için. İlk kez ciddi bir yarılma yaşadık. Biliyorum ki Said Bey’le dostluğumuz bu süreçten etkilenmeyecek. Çünkü biz komşuyuz ve dayanışma duygumuz provokasyona kurban edilmeyecek kadar değerli.


Muhafazakâr ideoloji, her daim maddi ve manevi geçmişi muhafaza etmek iddiasında oldu. Hayat ise farklı şeyler söylüyor: Şehrin tarihî, tabiatın organik dokusunu sermayenin oyuncağı yapmak muhafazakârlığın şânından; hadi bunu biliyoruz. Peki, komşuyu komşuya düşürmek ne zamandan beri Sünni Sağ zihniyetin gereği oldu. Ya ölüye saygı? Genç ölülerin taze mezarları üzerindeki çiçekler henüz solmamışken yakınlarının acılarını yangın yerine çevirecek beyanatlar vermek, ölüden başsağlığını esirgemek ne zamandır Sünni Sağ geleneğe dâhil oldu? Bırakın taziyeyi, eylemlerde devletin şiddetiyle can veren gencecik çocukları suçlu ilan etmek, bu sahiden fazla!


Anlaşılan, bu toprakların komşuluk hukuku, ölüye saygı gibi değerlerini korumak da Gezi’ye düşüyor! Geleneği savunmak, her güzel şey gibi Direniş’e kalıyor.



 
 
 

Yorumlar


WhatsApp Image 2022-07-15 at 18.07.12.jpeg

Yolda olmak bir iç yolculuk mu sadece? Yolu  görüyorum. Gördüğümü gören gözlere ihtiyacım var..  Yoldaşsız yol alınmaz? Blog o yüzden var oldu. Birlikte yol almak için yola devam!

bottom of page