BÜTÜN ATEİSTLER UZAYA!
- Murat Utkucu
- 31 Tem 2022
- 5 dakikada okunur

Neden, bazı şeyler hiç şaşırtmıyor. Neden, bazıları hep kendilerinden beklenildiği gibi davranmaya devam ediyor da şu değişim denen ve rüzgârından kimsenin kaçamadığı muammanın bazen zahiri bir hakikat olduğu, yeri geldiğinde bir vesileyle bir anda kendini açık ediyor. Hadi haksızlık etmeyelim. Her konuda değil ama özellikle temel meselelerde, herkes değil ama, birileri, neden karanlık bir inatla bazı şeyleri muhafaza ediyor? Hayat akıyor. Değişerek değiştirerek müthiş bir hızla akıyor. Umutlu bir şaşkınlıkla akıyor. Neredeyse bir orduya yetecek kadar general, birkaç saat içinde, darbe teşebbüsü iddiasıyla gözaltına alınıyor. Faili meçhul cinayetlerin müsebbibi albaylar tutuklanıyor. Ne güzel diyorsunuz. Irmak nasıl da coşkulu akıyor. Ama o da ne? Hrant Dink’in gerçek katillerine ilişen yok. İlişmesi gerekenin ilişmeye niyeti de yok. Onca generale gücü yeten demek Kardeşimiz Hrant’ta acze düşüyor. Acze düşmek işine geliyor. Demek bazı şeyler değişmiyor. Bakıyorsunuz Birikim’in 250. Sayısı, Sol ve İlahiyat başlığıyla çıkıyor. Ortak damarı bulmaya çalışıyor birileri. Dertleri, Sol ve İslam arasında ittifak kurmanın geçici sebeplerini araştırmak değil. Dertleri, ittihad olmanın imkânlarına ulaşmak. Televizyonu açıyorsunuz. Kanalın birinde temiz yüzlü, mütedeyyin görünümlü bir adamcağız, bir şeyler anlatıyor. Ne diyor diye kulak kabartıyorsunuz. İslam’ın mülksüzlerin dini olduğunu vazediyor. “Sermayeye, yoksulluğa, sömürüye karşıdır!” diyor “İslam.” Buna duyan Müslüman Zenginler teşkilatından birisi ona “Komünist” diyor. Demek ki o temiz yüzlü mütedeyyinin sözlerine dikkat etmek gerekiyor. Sonra bir başka akşam, bir başka tartışma programında, cemaat gazetesi yazarlarından biri: “İslam, sola yamanacağına sağa yamansın daha iyi!” diyor. Sonra ekliyor. “İslam, solun ağlama duvarı değildir. Üstelik Kapitalizm, emperyalizm de değildir.” Diğer Müslüman konuklar önce şaşırıyor sonra itiraz ediyor. İslam’a sağdan bakan yazar İbrahim Öztürk’ün gazetesi Zaman’da 14 Şubat Pazar günü bir haber çıkıyor. Önemli görülmüş ki baş sayfada kendine yer buluyor haber. Üstelik kötü bir Türkçeyle yazıldığı halde editör o haliyle yayımlamaktan çekinmiyor: “Uzay imanımı güçlendirdi.
Astronottan ateist çıkmaz.” Dikkat çekici iri puntolar, “Beni Oku!” diyor ilgilisine: “Sovyet döneminde doğup büyüdüğünü söyleyen Kazak astronot, ’Ateist toplumlarda yetişen insanlar gaybi olaylara pek inanmazlar. Ancak uzayda iken yaşadığım birkaç olay beni şu noktaya getirdi: Uzay, insanoğluna en ikna edici bir yer ve önemli manevî ders vermektedir.’ Diyor.”. Haber böylece devam ediyor. Aslında röportajda ilginç olan bir şey yok. Astronot, iyi bir Kazak Milliyetçisi olduğunu kanıtlayan sözler ediyor. Muhabir’in derdi ise başka: Uzay’ın mükemmel bir “Ateist Rehabilitasyon Merkezi” olduğunu, astronotun ağzından almak istiyor… Yarım yamalak da olsa astronotun sarf ettiği birkaç kelime yeniden düzenleniyor ve o muhteşem birinci sayfa haberi çıkıyor ortaya: Uzay’a Ateist çıkan, Dünyaya Teist Döner. O halde Bütün Ateistler Uzaya! Böylece okur, haber değeri taşımadığı halde gazetenin birinci sayfasına layık görülen (astronot son yolculuğuna altı yıl önce çıkmıştı) bu mülakata göz attığında, komşusu Ateist Said Beyin uzaya gitmesinin onun için ne kadar hayırlı olacağını, ancak bu şekilde talihsiz adamın “gönül gözünün” açılacağını anlıyor. Ama dahası var. Ateistler bu “musibetten” kurtulunca dünya da bu arada güllük gülistanlık oluyor. Her şey yoluna giriyor. Okur, satır arasına gizlenmiş mesajı alıyor. Sahiden öyle mi?
Bütün ateistler bir kere olsun uzaya çıksa, uçsuz bucaksız sonsuzluğun içinde yitirseler benliklerini, sonra dünyaya “arınmış” halde inseler sahiden dünyada değişen ne olur? Hadi o muhabire hep birlikte soralım: Bebek ölümleri azalır mı mesela? Açlık ortadan kalkar mı? Silah tüccarları daha mı az kazanır? Kahredici yoksulluk çanları nihayet susar mı? Peki ya sömürü mekanizmaları imha eder mi kendini hicaptan? Sağlık bedava olur mu mesela? Kötü beslendiği için zekâ geriliğinden muzdarip çocukları karşısında çaresizlikle eli ayağı tutmayan ana babaların acıları hayal olur mu? Kulun kula kulluk etmediği bir dünya, hakikat olur mubütün Ateistler uzaya çıksa? Ama durun! Kolaya kaçmayalım. Mademki hakikat ehliyiz, soruyu bir de tersinden soralım. Bütün inananlar gömleklerini çıkarır gibi çıkarıp koyuverseler kenara imanlarını, sahiden dünyada ne değişir? Afrika’da ortalama ömür uzar mı mesela? Temiz su kullanabilen insan sayısı artar mı? İşsizlik rakamları on beş puan düşer mi bir anda? Karakolda kötü muamele, işkence azalır mı? Dünyanın canına okumaya kararlı kapitalist üretim ilişkilerinin kışkırttığı tüketim şehveti bir nebze olsun durulur mu? Yoksulların öldüğü savaşlar nihayete erer mi? Efendiler tarih sahnesinden silinip de muktedirler iktidarlarıyla birlikte alaşağı olur mu? Hayatın kederi üzerine and olsun ki değişen hiçbir şey olmaz. Mazlumdan, ezilenden, haktan vicdandan yoksuldan eşitlikten ve özgürlükten yana bir dünya ruhunuzda yeşermiyorsa, teist olsanız ne yazar ateist olsanız ne! Temel meselesi, dünyadaki ateist miktarını azaltmak olan dinsel anlayışın sahiden yoksulluğun köküyle bir derdi olabilir mi? Meseleye; sömürü, zulüm ve eşitsizlik zaviyesinden değil de sadece ateizm- teizm ekseninden bakmayı tercih edenler için mazlumdan ve ezilenden yana olmanın bir değeri olabilir mi? İman meselesine kilitlenmiş bir inanç, zalimin elinde oyuncak olmaz mı? İyi de şu kazak astronot haberini veren gazetenin derdi ne öyleyse? Hayat akıyor. Sular umulmadık zamanlarda beklenmedik imkânları getirip bırakıyor sokağınıza. Ama ötekiler de boş durmuyor. “Askeri vesayet”in tasfiyesini ve rejimin yeniden örgütlenmesini talep eden İslami Sermaye, ne klasik iktisat teorisinden vazgeçiyor ne de işçisinin mütevekkil Müslüman kimliğinden… Mütevazı Kapitalizm talep ediliyor. Yoksulluğu sevaba vesile kılmak için düzenin devamından yanalar sanki. Zekât vermek için yoksulluğun olmasını diliyorlar. Amaçları zekâtı mümkün kılan düzeni değiştirmek değil. Sanki İslam’ın derdi buymuş gibi… İyilik yapmak için yoksulluğu ortadan kaldırmak istemiyorlar. Ortada yardım edilecek kalmazsa kim yardımsever olacak? O halde yardıma muhtaçlar olmak zorunda… Fukara olacak ki fukaraperver olsun… Ayetleri bu mantıkla okuduğunuzda mevcut sömürü düzeni, nasıl da kendine ilahi dayanaklar buluveriyor birden… Ama mesela İhsan Eliaçık hiç de öyle bir Kuran okuması yapmıyor. Yapana itiraz ediyor. İtirazı olanlar çoğalıyor yavaştan… İslam sahiden mevcut mülkiyet ilişkilerinin teorisini yapmak üzere tebliğ edilmiş olabilir mi? İyi ama bu dünyanın vicdansızlığına haksızlığına yoksulluğuna sömürüsüne müdahil olmayan bir din, sahi kimin dinidir. Kime hizmet için vardır? Daha düne kadar CIA El Kitapçığından devşirilmiş anti komünist sloganlarla sola saldırmayı vazife edinen bazı iman sahipleri, sahi kimin adına bu düşmanlığın parçası oldular. Solun eşitlik özgürlük, vicdan ve ötekinin derdiyle hemhal olma ruhuna ne için ve kimin adına karşı çıktılar? Ateizm’i sol tahayyüle düşmanlık için kullanırken fukaranın kaderine kastettiklerini nasıl görmediler?
Artık duvarlar yıkılıyor. Çünkü bir araya gelmesi gerekenler hayatta karşılığı olmayan tartışmalarla hayatı kaybetmek istemiyorlar artık. İnanç meselesi teizm ateizm tartışmaları tabii ki önemli… Binlerce yıldır yapıldı, yapılıyor gelecekte de sürecek. Bu tartışmalar sadece akıl zenginliği için değil, hayatı güzelleştirmek insanı “ yeryüzünün halifesi” payesine eriştirmek için de yapıldı ve yapılacak… Ama zulme sömürüye haksızlığa ve vicdansızlığa karşı mülkün düzenine karşı bir araya gelmek, son tahlilde inandığınız her neyse onun özüyle yani “imanla” ilgili bir mesele değil de nedir? Görülüyor ki bu öz’le derdi olmayan mütevazı kapitalizm yanlıları için mesele dünyada cennet değil, istatistikten ibaret. Said-i Nursi’nin deyimiyle “umumun külle ya eksere saadet” i değil de her sabah sekiz otuz itibariyle güne kaç kişinin teist olarak uyandığıdır mesele. O uyanılan gün, haksızlığın ve zalimin dünyasına aitmiş kimin umurunda! … Ama bir şeyler değişiyor. Sanki farkına varmadan değişiyor. Sevinçle değişiyor. Bir şeylerin değişmesi gerektiğini etinde hissedenler aynı dili konuşmaya başlıyorlar yavaştan… Hayat akıyor. Eski dil yitip gidiyor. Şimdi yeni bir şeyler söyleyenlerin sesi daha gür çıkıyor. Ve hakikat ses veriyor:
“Heey Sen! Uzaya çıkmana gerek yok dünyayı değiştirmek için.”
Commentaires